İki yargı dosyası yüzlerce hukuksuzluk! Siyasete darbe kabiliyetini kaybeden hücreler çareyi “jüristokratik operasyonda” buldu

Sembolik seçilmiş isimler üzerinden AK Parti ve MHP’yi hedef alan, son tahlilde Cumhur İttifakı’na yönelik DERİN bir itibar suikastı hedefleyen 2 ayrı yargı dosyasına yaslanmış “jüristokratik operasyonun” son dönemecindeyiz.

Sinan Ateş ve Ayhan Bora Kaplan dosyası…

Her iki dosyanın da tıpkı Dilan Polat ve eşi Engin Polat ile beraberindekilere yönelik operasyon gibi; firari FETÖ’cülerle kaçak muhaliflerin yazdığı, 5. kol aparatı müzmin muhaliflerin köpürttüğü senaryoların, soruşturma, kovuşturma ve yargılama süreçlerinin ana omurgasını oluşturduğunu, her iki dosyayı tarafsız bir gözle inceleyen herkes görecektir.

Öyle ki; her iki dosyanın bizzat soruşturma safhalarında yaşanan hukuksuzluklar yine dosyalardaki delillerle sabit.

“Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur” prensibini hukukçular iyi bilir. Zira bu prensip, hukuki yollarla elde edilmemiş, hukuki niteliğini yitirmiş delillerin yargılamada kullanılamayacağını ve yargılamaya esas teşkil edemeyeceğini baz alan evrensel bir ilkedir. Seçilmiş sembolik isimler üzerinden siyaset kurumuna dokunmanın yollarını açmayı hedefleyen “jüristokratik operasyonun” yaslandırıldığı iki ayrı yargı dosyası da bu evrensel prensibi ayaklar altına alan “zehirlerle” dolu.

Uzun bir analiz olacağı için dosyaları ayrı ayrı ele alacağım ama bir hatırlatma yapmadan da geçeceğim.

Burada maksadım birilerini korumak, suçlu ya da suçluları kayırmak falan değil.

Sinan Ateş dosyasına dair bakışım başından beri belli ve daha olayın sıcaklığında yazdığım kaygılar ve tahminlerim neredeyse birebir tuttu. Bununla birlikte Ankara’nın göbeğinde işlenmiş bir cinayetin bütün yönleriyle aydınlatılması gerektiğini ve beklentimin bu olduğunu söylemekte hiçbir beis görmüyorum.

Ayhan Bora Kaplan dosyasına da başından beri temkinli yaklaştım zira dosyanın kolluk ayağındaki kimini birebir tanıdığım isimlerin Ayhan Bora Kaplan üzerinden kime ya da kimlere dokunmaya çalışacağını ve çalıştığını bizzat onların anlatımlarından biliyorum. Buna rağmen dosyada iddia olunan suçlamalara dair yargılamanın adil ve hukuka uygun yapılması, adil ve hukuka uygun karar verilmesi, suçlamaların muhatabı kim olursa olsun FETÖVARİ yöntemler ve intikam saikiyle yargılamaya gölge düşürecek eylemlerden uzak durulması her Türk vatandaşı gibi benim de temennim.

O yüzden, yazdıklarımı etkisizleştirmek adına, yok efendim "katilleri koruyorsun" ya da "mafyaya mı sahip çıkıyorsun" demek için pusuda bekleyenleri uyarayım; buradan size ekmek çıkmaz.

Gelelim her aşamasında hukukun ayaklar altına alındığı ilk dosyaya…

AYHAN BORA KAPLAN DOSYASI…

7 Eylül 2023 günü Esenboğa Havaalanında düzenlenen operasyonla gözaltına alınan Ayhan Bora Kaplan ve beraberindekilere yöneltilen suçlamaların tamamı soruşturması tamamlanıp “Takipsizlik kararı verilmiş ya da yargılaması tamamlanmış hatta infazları gerçekleşmiş olaylara dair” suçlamalar içeren bir iddianameye dayanıyor.

Mesela 7 Eylül 2024 günü Ankara Emniyeti tarafından gerçekleştirilen operasyon, “Ayhan Bora Kaplan'ın suç örgütü lideri olduğu ve bu suç örgütünün birden fazla kez, farklı müştekilere karşı suç işlediği” iddiasıyla gerçekleştiriliyor. Bu iddia da dosyada müşteki olan Erkan Doğan’ın, mağdur olduğunu belirterek 7 Eylül 2023 tarihinde, yani operasyonun yapıldığı gün, yani Ayhan Bora Kaplan’ın sık sık yaptığı yurt dışı seyahatlerinden birine çıkacağı gün “yeniden ifade vermek istemesiyle” canlandırılıyor.

Halbuki; Erkan Doğan tarafından daha önce aynı suçlamalarla yapılan şikâyet üzerine başlatılan soruşturmada, 15 Kasım 2018 tarihinde 2018 / 122357 karar numarasıyla “takipsizlik kararı” verildiği adli kayıtlara düşmüş. Buna rağmen, söz konusu suçlama ile ilgili halihazırda bir takipsizlik kararı varken, kanun koyucu tarafından konulan “yeni delilin meydana çıkması” şartı gerçekleşmeden savcılık tarafından yeni bir soruşturma numarası alınarak 5271 SAYILI CMK’NIN 172/2. MADDESİNE AYKIRI BİR ŞEKİLDE yeniden soruşturma yürütülüyor.

Gerçi soruşturma savcısı ile Ankara Organizede görevli bir komiser arasında geçen ve savcıların Ayhan Bora Kaplan dosyasında daha önce Kovuşturmaya Yer Olmadığı/Takipsizlik kararı verilen soruşturmaları nasıl yeniden açtıklarını anlamak açısından aşağıda aktardığım bir diyalog bile kendi başına sürecin nasıl ilmek ilmek işlendiğinin delili niteliğinde.

  • SAVCI: Ben dinlemeyi unuttum, yoksa bu kişileri de tefrik ederdim. İnşallah önemli kişiler değildir.
  • KOMİSER: İddianameyi değiştirip değiştirmeyeceği sizin takdirinizde, ama değil gibi duruyor savcım.
  • SAVCI: Zaten KYOK KALDIRMAYA ALIŞTIK komiser bey (gülücük emojisi) aksi olsa da önemli değil.

Bir savcı kollukla yazışmasında gülücük emojisi ekleyerek “zaten KYOK kaldırmaya alıştık” deme çaresizliğine niye düşer, bu, sizce de çok manidar değil mi?

KYOK kaldırmanın hukuki şartları oluşmadan KYOK kaldırarak soruşturma yürütmek, o soruşturmanın iddianamesini yazmak hukuki zemine oturmayacağına göre nasıl bir zemine oturtulmuştu acaba?

Operasyona dayanak olan suçlamalar ve bu çerçevede başlatılan 7 Eylül 2023 tarihli soruşturmada yaşanan hukuksuzluklar bununla sınırlı değil.

Mesela Erkan Doğan’ın şikayetiyle daha önce açılan ve “… ifadelerinin içeriğinin çelişkili ve tutarsız olduğu, makul ve mantıklı olmadığı, bazı iddialarının ise hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bazı olayları kendisinin de kurguladığını beyan ettiği, dolayısıyla şüpheliler hakkında atılı suçlardan genel, soyut ve ciddi inandırıcı olmayan beyanlardan başka, kamu davası açılmasını haklı kılacak nitelikte ve yeterlilikte delil elde edilemediği, bir örgüt oluşumuna rastlanmadığı'' gerekçesiyle takipsizlik kararı verilen 2018 / 233611 Sayılı soruşturma kapsamında elde edilen önceki tarihli TAPE kayıtlarının imhasına karar verilmiş olmasına karşın, "kayıtların" CMK’nın 137/3 maddesine aykırı bir şekilde savcılık tarafından imha edilmediği, yıllar sonra Erkan Doğan'ın “yeniden şikayeti” sonrası dosyaya delil olarak dahil edildiği görülüyor. Daha ilginç olanı; söz konusu 'TAPE’lerde suçlanan kişilerin “birlikte suç işlediklerine yönelik bir konuşma ya da diyalog” da yok.

Sanıklar birbirlerine “abi” diye hitap ettikleri için, “aralarında bir hiyerarşik ilişki olduğu, örgütlü bir yapı olduğu” iddiasını desteklemek amacıyla TAPELER hukuka aykırı bir şekilde delil olarak dosyaya konulmuş.

Öte yandan Erkan Doğan’ın daha önce takipsizlik kararı verilmesine karşın 7 Eylül’de aynı içerikteki ifadesi üzerine açılan soruşturmadaki suçlamalar, “cebir ve şiddet kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, darp” gibi suçlamalar...

Erkan Doğan’ın, ifadesinde, dosya sanıklarından “Ayhan Bora Kaplan ve Barış Kurt’un kendisini dövdükten sonra bir aracın bagajına koyup bir gökdelenin 20 ya da 21. Katına götürüp burada işkence ederek günlerce tuttuklarını, uyuşturucu aldıkları bir anda kendisinin gökdelenin 21. Katından 20. Katına iple indiğini ve polislerin gelip kendisini kurtardığını” beyan ettiği ancak kendisini kurtarmaya gelen polislere, “üst katta kendisine işkence ettiğini öne sürdüğü şüphelileri neden söylemediği” sorularına ikna edici cevap veremediği görülüyor.

GİZLİ TANIK SKANDALI DA BİR BAŞKA “ZEHİR”

Dosyadaki iddiaları desteklemek için “kullanılan”, biri iddia edilen “suç örgütünün” 2 numarası olarak nitelendirilen Serdar Sertçelik olmak üzere 2 gizli tanık da ifadelerinin baskı ve tehditle alındığını beyan etmişti. Hatta bu durumu firardayken sosyal medya üzerinden açıklayan Serdar Sertçelik dışındaki diğer Gizli Tanık da mahkemeye benzer beyanlarda bulunup yazdığı dilekçe ile tanıklıktan çekilmişti.

Öte yandan Gizli Tanık ifadesinin bizzat savcı tarafından alınması kanuni zorunlulukken, bu soruşturmada Gizli Tanık ifadelerinin Emniyet tarafından alınıp flash belleğe kaydedildiği de ortaya çıkmıştı.

Ankara Organize görevlileri bu iddiaları reddetse de soruşturmada görevli bazı emniyet mensuplarıyla ilgili yürütülen ve Ankara 13. Asliye Ceza’da yargılaması devam eden dava dosyasındaki dijital inceleme raporlarında, ifadenin Emniyette alındığı iddiasını destekleyen yazışmalar ortaya çıktı.

Mesela Ankara Organizede görevli bir komiserle soruşturma savcısı arasındaki yazışma bu iddiayı doğrular nitelikte:

  • KOMİSER: Savcım bu şahsın gizli tanık olarak ifadesini alma konusunda nasıl bir yöntem izleyeceğiz. Ne yapmamız lazım?
  • SAVCI: Günaydın komiser bey, Serdar Sertçelik’in ifadesi bitti mi acaba? Arkadaşlar bana gelmeden PDF atarlarsa biz de hazırlık yaparız. Gizli tanık savcısı aradı, şahıs dilekçe yazacak, kimlik fotokopisi olacak dedi arkalı önlü. Ben Hüseyin Beye diyeyim size gizli tanık katibinin telefonunu versin, ne lazımsa ona göre hareket ederiz. Prosedürü çokmuş.
  • KOMİSER: Tamam savcım. Biz evrakları hazırlar, 2’de getiririz.

Ara bir özet geçecek olursak;

Ankara Emniyeti’nin, Ayhan Bora Kaplan ve beraberindekilerle ilgili gerçekleştirdiği operasyon, elde henüz bir delil yokken başlatılan “soruşturmaya” dayandırılmış. Operasyondan sonra deyim yerindeyse kapı kapı müşteki aranmış. Hatta bizzat Ankara Emniyeti Organize Şube Müdürü Kerem Gökay Öner’in ifadesine bakılırsa, Organize Şubedeki ast-üst ilişkisi hiçe sayılarak şube içerisinde oluşan “paralel bir şube” marifetiyle operasyon yapılmış.

Dosyaya eklenen Gizli Tanıklara baskı kurulmuş, Gizli Tanıklar (onların beyanlarına bakılırsa) yönlendirilmiş bu vesileyle de soruşturma başlatılırken de yürütülürken de hukuk kaideleri ayaklar altına alınmış.

Örneğin Ankara Emniyeti Organize Şube Müdürü Kerem Gökay Öner’in, Jandarma’da sorgusunda, soruşturma gününe dair anlattıkları bile kendi başına bu dosyanın hukuki zemine değil başka saiklere dayalı hukuka tamamen aykırı yol ve yöntemlerle hazırlandığını anlamak için yeterli.

SORULDU : Ayhan Bora KAPLAN soruştum1a dosyasına ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturmaya kaydı yapılmış olan bir soruşturma var mıydı 'l Bu hususta ihbar, bilgi sahibi, vs. iddialara ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan bir tahkikat evrakına istinaden mi bu işlemler yapıldı ?

CEVABEN : Bildiğim kadarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında açık dosyası yoktu, Ankara İl Emniyet Müdürlüğünde mevcut tahkikat evraklarına istinaden yapılıp yapılmadığını da bilmiyorum.

Murat ÇELİK'in odasında iken olan ve belirtmek istediğim bir husus var, Ankara İstihbarat Şube müdürü Gökhan YÜCEL konuyu bize aksettirdiğinde, Murat ÇELİK ortamda "Ayhan Bora KAPLAN suç örgütüdür, bunun Ankara genelinde hatta Türkiye genelinde karıştığı birçok suç var ben biliyorum" şeklinde söylemleri olmuştu. Gökhan YÜCEL bunun üzerine acele etmemiz gerektiğini vurgulayarak, "uçuş saatine yetişmemiz lazım" dedi.

Daha sonra Murat ÇELİK müdür beni, kullanmış olduğunu bildiğim numaradan facetime uygulaması üzerinden beni arayarak (Murat ÇELİK müdür birlikte görev yaptığımız sürede beni sürekli facetime uygulamasından arıyordu), Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı makamında toplantı olacağını, Başsavcılık makam katına gelmemi söyledi. Bunun üzerine hizmet aracı olan araç ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gittim. Aracın plakasını ve aracı kullanan kişiyi hatırlayamıyorum, iki şahıs olabilir bunlar Burak ASLAN ve Raşit Buğra ŞENER olabilir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının makamına geldikten soma, bir süre bekledik. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı makamında Murat ÇELİK müdür, istihbarat müdürü Gökhan YÜCEL ve ben emniyeti temsilen makam odasına girdik, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ilgili Başsavcı vekili ve Başsavcı Bey ile Ayhan Bora KAPLAN dosyası ile ilgili bilgileri fikir alış-verişinde bulunulmaya başlanıldı. Gökhan YÜCEL elinde getirmiş olduğu belgeleri Başsavcılığa intikal ettirdi, tahkikat evrakı Başsavcılığa anlatıldı, ilgili başsavcı vekili soruşturmadaki delil durumu dikkate alındığında soruşturmanın genişletilmesi (dinleme, gizli soruşturma, izleme, vs) halinde tutuklama tedbiri dikkate alarak görüşünü beyan etti, yurt dışına kaçma eylemi mevcut dosya kapsamında delil olmayacağını belirtti. Bunun üzerine Murat ÇELİK müdür söz alarak şüphelilerin daha önce olaylara karıştığını, müşteki olabilecek bir şahsı tanıdığını, müşteki olacak şahsa bir plazada Ayhan Bora KAPLAN örgüt üyeleri tarafından işkence yapıldığını söyledi. Gözaltı süresi içerisinde bu delillerin sağlıklı toplanabileceğini söyledi.

Ankara Organize Şube Müdürü Kerem Gökay Öner’in, Jandarma sorgusundaki anlatımlarının en ilginç tarafı, Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekilinin, emniyet yetkililerinin ibraz ettiği delil durumuna göre tutuklama tedbiri uygulanamayacağını belirtmesine, Ankara Cumhuriyet Başsavcısının da Cumhuriyet Başsavcı vekili ile koordine kurularak delillerin araştırılması talimatı vermesine karşın Emniyetin gözaltı kararı almadan operasyonu gerçekleştirmesi.

Bunu da Organize Şube Müdürü Kerem Gökay Öner’in Jandarma sorgusundaki,

“Toplantı bittikten sonra Murat ÇELİK müdür bana dönerek ilgili Cumhuriyet Savcısından kararları almam için beklememi söyledi, kendisinin emniyete gideceğini, operasyon için gerekli organizasyonu kuracağını söyledi, adliyeden benim gelmemi istemedi, özellikle benim adliyede beklememi, operasyona dahil olmamamı istedi. Bende adliyede beklemeye başladım.

Adliyede yaklaşık bir saat bekledikten sonra ismini hatırlayamadığım komiser kullanmış olduğum telefon numarasının normal arama kısmından beni arayarak Ayhan Bora KAPLAN’ın yakalandığını söyledi”

ifadelerinden anlıyoruz.

Söz konusu sorgu tutanağında bugüne kadar belki sanık müdafilerinin bile dikkatinden kaçan bir detay daha var.

Organize Şube Müdürü Kerem Gökay Öner, sorgusunda yöneltilen “Ayhan Bora KAPLAN soruşturma dosyasına ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturma kaydı yapılmış olan bir soruşturma var mıydı?” sorusuna;

“Bildiğim kadarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında açık dosyası yoktu” şeklinde cevap veriyor.

Öner, yine sorgu sırasındaki beyanlarında, Ankara Adliyesinde Başsavcı ve Başsavcı vekili ile yapılan görüşmede, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik’in, Ayhan Bora Kaplan’a operasyon ve tutuklama için savcıların yeterli delil olmadığını söylemesi üzerine söz alıp, “şüphelilerin daha önce olaylara karıştığını, müşteki olabilecek bir şahsı tanıdığını, müşteki olacak şahsa bir plazada Ayhan Bora KAPLAN örgüt üyeleri tarafından işkence yapıldığını söyledi” ifadelerini kullandığını aktarıyor.

Murat Çelik’in bu konuşması, Erkan Doğan’ın daha önce aynı suçlamalardan KYOK/Takipsizlik verilmiş olmasına rağmen adli kayda dosyanın ilk müştekisi olarak geçirilerek Ayhan Bora Kaplan operasyonuna zemin oluşturmak için hazır bekletildiğini gösteriyor.

Peki biz bu yöntemi nerden hatırlıyoruz?

Elbette FETÖ’nün yargı ve Emniyette egemen olduğu(!) dönemde polislerle savcıların kurduğu kumpaslardan.

Onlar da hedef kişilerle ilgili bilgi ve belgeye ulaşamadıklarında şahıslarla ilgili daha önceden verilmiş Takipsizlik/KYOK kararı varsa ilk iş onları kaldırıp bir soruşturma yürütürlerdi. Bunlar da yoksa, önce bir koftiden isimsizve kimliksiz bir ihbar mektubu akabinde de (kontrollü) GİZLİ TANIK müessesini işletirlerdi.

BU SEBEPLERDEN Kİ; KYOK KALDIRMA/TAKİPSİZLİK BOZMA KONUSUNU HUKUKUN DIŞINA ÇIKARMA AKLI KİMİN AKLIYSA, ÇOK SAĞLIKLI BİR AKIL DEĞİL. TAM OLARAK FETÖ AKLI.

BUGÜN SIRF DOSYANIN SANIKLARI ÜZERİNDEN BU HUKUKSUZLUĞU SIRADANLAŞTIRAN HATTA ALKIŞLAYAN İKTİDARA YAKIN İSİMLERE HATIRLATAYIM; MESELA YARIN BİR KOLLUK, BİR SAVCI, BİR HAKİM İŞBİRLİĞİ YAPIP DA 17/25 ARALIK SORUŞTURMASINDA VERİLEN KYOK/TAKİPSİZLİK KARARINI KALDIRIR, TÜM ŞÜPHELİLER İÇİN GÖZALTI VE TUTUKLAMA KARARI VERİRSE, BUGÜN ALKIŞLADIĞINIZ BU HUKUKA AYKIRI İŞLEMİN HUKUKSUZ OLDUĞUNU HANGİ YÜZLE DİLE GETİRECEK "ŞÜPHELİLERİN HAKKINI" HANGİ YÜZLE SAVUNACAKSINIZ?

BİR FETÖ TAKTİĞİ DAHA: BAŞKA BİR MAHKEMEDE YARGILAMASI DEVAM EDEN SUÇLAMALARI İDDİANAMEYE EKLEMEK…

Ayhan Bora Kaplan dosyası, bir suç soruşturma ve yargılaması dışında her anlam yüklenebilecek, her türlü tanıma sığdırılabilecek bir dosya.

Bizzat soruşturma savcısıyla kolluk arasındaki yazışmada, savcıların "KYOK/Takipsizlik kaldırmaya alışma" çaresizliğini yukarıdaki satırlarda aktarmıştım.

Çaresizlik diyorum zira hiçbir yargı mensubu böylesine bir hukuksuzluğa, mesleki refleksler ve kendi hür iradesiyle imza atmaz. Çünkü bu hukuksuzluktan önünde sonunda yargılanacağını bilir.

Ne yazık ki Ayhan Bora Kaplan dosyasındaki hukuka meydan okuma sadece KYOK/Takipsizlik kaldırmaya alışma çaresizliğiyle sınırlı da değil.

Mesela dosya müştekilerinden Mehmet Taha Ergin'e karşı gerçekleştirildiği iddia edilen suçlamalarla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2022 / 267604 numara ile soruşturma yürütülmüş, yürütülen soruşturma neticesinde, “Suç Örgütü Kurmak, Yönetmek, Örgüte Üye olmak” suçlamalarından Kovuşturmaya Yer Yok kararı verilirken dosyadaki tüm şüphelilerle ilgili “nitelikli yağma” suçlamalarından Ankara 31. Ağır Ceza Mahkemesine yönelik iddianame tanzim edilmiş ve mahkeme bu iddianameyi kabul ederek 2022/383 esas numarasıyla davaya dönüştürmüş. Buna rağmen söz konusu suçlamalar aynı şekilde Ayhan Bora Kaplan dosyasına da eklenmiş ve 32. Ağır Ceza Mahkemesi, 31. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sanıklarını aynı suçlama ile yargılamaya başlamış.

Bu örneklere ek olarak dosyada yer alan cinayet suçlamaları da Mahfuz Tatar ve Semih Arslan’ın ölümüne dair suçlamalar.

Bunlardan Semih Arslan’ın ölümüyle ilgili daha önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2016 / 137711 esas numarası ile yürütülen soruşturmada, "…incelenen soruşturma evrakına göre, maktulün yüksekten düşme sonucunda öldüğü, bu yüksekten düşmede yukarıda isimleri yazılı şüphelilerin etkisinin ve kusurunun bulunmadığı" gerekçesi ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilmiş.

Bu arada Adli Tıp Kurumu Raporuyla intihar olduğu konusunda görüş bildirilmiş. İlginçtir; bu konu da olay sonrasına ilişkin HTS kayıtları ve kapı kapı dolaşılarak bulunan sözde tanık beyanlarına dayanılarak KYOK/Takipsizlik kararı kaldırılmış ve Ayhan Bora Kaplan dosyasının iddianamesine dahil edilmiş.

Mahfuz Tatar’ın ölümü konusuna gelince…

2016’da yaşanan olayla iligili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma yürütmüş, soruşturma neticesinde Mahfuz Tatar’ın Semih Arslan ve Muhammet Kaplan ile tartışma sonrası öldürüldüğü tespit edilmiş ve iddianame hazırlanmış.

Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iddianame kabul edilmiş ve yapılan yargılama sonrasında Semih Arslan intihar ettiği için diğer sanık Muhammet Kaplan’a, "tahrik altında adam öldürme" suçundan 15 yıl hapis cezası verilmiş.

Bu karar Yargıtay incelemesinden de geçmiş ve hüküm kesinleşmişti.

Ancak buna rağmen, o yargılama sırasında yeminli ifade veren tanıklar nasıl olmuşsa 7 yıl sonra bulunmuş, yeniden ifadeleri alınmış ve ilginçtir yemin tahtında verdikleri ifadelerden farklı ifadeler vererek tanıklık kanununa muhalefet etmişler.

Mesela 7 yıl önce Tanık olarak yeminli ifade veren Melis Alazcıoğlu, bar önünde gerçekleşen tartışmada, önceki tarihli ifadesinde Ayhan Bora Kaplan hakkında beyanda bulunmamış. 7 yıl sonra yürütülen yeni soruşturmada yeniden ifadesine başvurulan Tanık Melis Alazcıoğlu, bu sefer Mahfuz Tatar ile valeler arasındaki yaşanan tartışmada Ayhan Bora Kaplan'ın da tartışmayı gördüğünü ve mekânın önüne çıktığını ifade etmiş.

Ne kadar enteresan ki; tanık Melis Alazcıoğlu’nun yıllar sonra değişen bu ifadesi sebebiyle iddia olunan örgüt üzerinden bu cinayetin işlendiği iddia ediliyor ve Ayhan Bora Kaplan dosyasına ekleniyor.

Üstelik Mahfuz Tatar'ın öldürülmesine dair 32. Ağır Cezada görülen dava dosyasında iddia edilen örgüt üyeleri veya kurucuları tarafından bir talimat verildiğine dair tek bir delil de yer almıyor.

Bunlar aktardığım öne çıkan hukuksuzluklardan sadece birkaçı.

Dosyada yer alan 11-12 müştekinin tamamı için yöneltilen suçlamalar ya yıllar önce takipsizlikle sonuçlanmış ya yargılaması tamamlanıp temyiz süreci bitmiş hatta infazı çektirilmiş ya da hali hazırda başka mahkemede yargılaması devam eden suçlamalar.

Çok daha can alıcı olan ise; dosyanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında görevli kolluk görevlilerinin tamamı usulsüz iş ve işlemler ile Gizli Tanık’ın kaçmasına yardımcı olmak gibi suçlamalardan adli takibata uğramış, tutuklanmış, adli kontrolle serbest bırakılmış ve yargılaması devam eden kişiler.

Ve dahi; 32. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, sanık müdafilerinin tüm taleplerine de kulaklarını tıkamış durumda.

Mesela heyetin kulak tıkadığı çok sayıda talepten öne çıkanlarını şuraya bırakayım:

  • Gizli tanık kanununa ve CMK’da yer alan gizli tanığın dinlenme usulüne emredici kurallara açıkça aykırı olduğu gibi gizli tanığın kendi beyanları ile zorla, hukuka aykırı vaat dahil korkutma tehdit, psikolojik ve filli işkence ile oluşturulan gizli tanık beyanının dosyadan çıkarılması, gizli tanığın sözde beyanlarına göre yapılan tüm işlemlerin, yazışma ve araştırma tutanaklarının da dosyadan ayrılması, gizli tanık beyanına göre dinlenen sanık, tanık veya müştekilerin tekrar dinlenmesi, önceki beyanlarının dosyadan çıkartılması,
  • M7U3H9F8C4 isimli sözde gizli tanıkla ilgili yapılan hukuka aykırılık ve hukuksuzlukların bu tanık için de uygulandığı, bu tanık her ne kadar mahkemeye ayrıntılarını anlatmaksızın bir dilekçe vererek kendisine emniyetçe hazırlanmış ifadenin zorla ve baskı altında gizli tanık olarak imzalatıldığını belirtip tanıklıktan çekilmişse de bu sözde gizli tanığın artık gizli tanık koruma kanunu kapsamında bulunmadığı, kendi kendisini deşifre ederek tanıklıktan vazgeçtiği, vazgeçme gerekçesi ve iddiasının mahkeme tarafından araştırılması,
  • Ü5W1G8K6L3 kod isimli sözde gizli tanığın mahkemede bulunan gerçek ismi ve kimliği ile tebligat çıkarılıp tanık sıfatıyla dinlenmesi,
  • Melis Alazcıoğlu’nun daha önce yemini tahtında vermiş olduğu ifadesine polisler tarafından ekleme çıkarma ve yorum yaptırıldığını kabul etmesine rağmen mahkemeyi yanıltmaya yönelik ve sorulan sorulara kaçamaklı cevaplar vererek yalan tanıklık suçunu işlediği bu sebeple bu tanık hakkında mahkemece suç duyurusunda bulunulması,
  • Yavuz Daşdemir’in gerçeği yansıtmayan ancak iddianamede delil olarak gösterilen beyanının da hukuka aykırı olduğu için dosyadan çıkartılması, yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulması,
  • Mustafa Çıyrak’ın gerçeği yansıtmayan, yasal olmayıp evrakta sahtecilik olarak bile değerlendirilebilecek tutanağın külliyen yok sayılması yerine, iddianamede delil olarak kabul edilmesive açıkça yalan beyanda bulunan bu tanığın beyanının da hukuka aykırı olduğu için dosyadan çıkartılması, yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulması…

Şimdi vicdanı, öfkesine ve ön kabullerine esir düşmemiş olanlara, adaletin yarın kendisine de lazım olacağına inananlara soruyorum: Bu kadar hukuksuzluğu bir dosyada toplanması basit yargılama hatası olabilir mi Allah aşkına.

Soruşturma ve kovuşturma aşamasında, kollukta görevli bazı isimlerin, dosyanın ilk 3 sırasında bulunanlar dahil tutuklu sanıklarla gerek gözaltı esnasında gerek tutukluluk sürecinde, “Bizim sizinle işimiz yok. Şu isimleri verin çıkın gidin…” şeklinde telkinlerde bulunduğu, bu isimlerin üst düzey Yargı Mensuplarından, önemli siyasetçilerden, Emniyet bürokrasisi ve bürokratlardan oluştuğunu hatırlayacak olursak, yine kolluğun en üst amirlerinden birinin gizli tanık Serdar Sertçelik ile yaptığı görüşmelerde telafuz edilen AK Partili eski Bakan ve Milletvekilleri ve jandarma sorgusunda garip bir şekilde es geçildiği, şüpheli Şevket Demircan’a sorulmadığı anlaşılan “MHP’ye de patlat geç” telkinini göz önünde bulundurursak, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden ve yakında duruşması yapılacak olan Ayhan Bora Kaplan dosyasının, bir suç soruşturma, kovuşturma ve yargılaması olduğunu söyleyebilir miyiz?

Acı olan da siyaset kurumunun, böylesine bas bas bağıran hukuksuzluklarla dolu bir dosya ile hedef alındığını, böylesine bir dosya ile itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını göremeyecek ve kavrayamayacak bir acziyetin içine düşmüş olması.

İnanın dosyayı Hukuk Fakültesi birinci sınıfını tamamlayıp Temel Hukuk bilgisine haiz birinin önüne koysanız “eğer adaleti bu hâkim/savcı kafası tesis ediyor, soruşturmayı da bu kafadaki kolluk yürütüyorsa o cübbe sizin olsun ben köyüme davar yaymaya gidiyorum” der.

NOT: SİNAN ATEŞ DOSYASINDAKİ "KUMPAS" DEDİRTEN HUKUKSUZLUKLAR BİR SONRAKİ YAZIMDA OLACAK

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ZİHNİ ÇAKIR Arşivi