Mansur Yavaş'ın imajını koruma ve kollama koalisyonu: yargı-kolluk-mülki idare-medya

Mansur Yavaş 4 yıl 8 aylık süreyi geride bırakırken 31 Mart 2024'te seçim kaybettiğinde şunu da yaptı diyebileceğimiz tek bir eser, tek bir proje, tek bir hizmeti yok. Üstelik seçim öncesinde Ankaralı'ya sunduğu vaatleri de internetten silmek zorunda kalan bir kişi Mansur Yavaş.

İşte bu tespitleri yapan herkese Mansur Yavaş'ın troll ordusunun verdiği bir cevap var:

"Dürüst, şeffaf, halkı düşündü, çalmadı çırpmadı..."

4 yıl 8 aylık Belediye Başkanlık sürecindeki uygulamalarını, yönetim şeklini ve yöneticilik politikasını irdelediğinizde, aslında bu tanımlamaların tek birinin bile oturmadığı bir profille karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Ne var ki; bu geride kalan 4 yıl 8 aylık sürede yargı-mülki idare-siyaset sarmalı ile kolluğun bunlara ek olarak da medyanın Mansur Yavaş'ın bu imajının bozulmaması için el birliği yaptığını, adeta aynı merkezden yönetiliyormuşçasına bir ahenkle hareket ettiğini görüyoruz.

Mesela; 2019 seçimleri öncesinde medya üzerinden yüklenen bu "dürüstlük, şeffaflık" algısı önce Mansur Yavaş'ın davacı olduğu kamuoyunca "çek-senet tahsilatçılığı ve çocuk pornosu" diye bilinen davalardan çıkan kararlarla desteklendi.

Burada çok detaya girmeden bu davadaki en temel hukuksuzluğu anlatmaya çalışayım:

Mansur Yavaş'ın bozulan imajını düzelten bu davalarda, Yavaş'ın lehine verilen kararlar daha çok 2015 yılında Mansur Yavaş'a teslim edilen bir dizüstü bilgisayarlardan çıkan verilere ve bir senede dayandırılıyor.

Oysa yargılamalarda, Mansur Yavaş'a 2015’te ulaştırılan diz üstü bilgisayarın, bu tarihten Yavaş tarafından savcılığa teslim edildiği 2017 Temmuz'una kadar defalarca açıldığı, CD, flash bellek ve hard disk takıldığı tespit edilmesine rağmen suça konu ve delil sayılan dijital verilerin ne zaman kim tarafından yüklendiğine dair hiçbir araştırma yapılmamış.

Davalı tarafın bilgisayarın kime ait olduğu, ne zaman ve kim tarafından satın alındığının tespit edilmesini istemesine rağmen bu talepler de mahkeme tarafından dikkate alınmamış.

Davada delil kabul edilen sahte senet ile ilgili, senedi tahsile koyan Mansur Yavaş olmasına karşın bu sahtecilik davasında Mansur Yavaş'ın imza ve yazı örnekleri ile senet üzerindeki imza ve yazı örnekleri karşılaştırılmamış daha ilginci mahkeme başkanı bu yönde yazdığı müzakereleri de iptal etmiş. Buna rağmen söz konusu senette sahtecilik yaptığı iddiasıyla Mansur Yavaş'ın şikayetçi olduğu Necmettin Kesgin'e sahtecilikten ceza verilmiş. Oysa TCK resmî belgede sahtecilik suçunu düzenlerken net bir tanım ortaya koymuş: "Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

Belgeyi kullanıp tahsile koyan kim? Mansur Yavaş.

Peki ilgili ceza maddesinde tanımlanan düzenleme ve/veya değiştirme fiilinin faillerini tespit etmek için ceza yargılamalarında izlenmesi gereken usul ne?

İlk olarak belgeyi kullananın yazı ve imza örnekleriyle belge üzerindeki imza ve yazı örneklerini karşılaştırmak.

Oysa bu yargılamada mahkeme senedi kullanan/icraya koyan Mansur Yavaş'ın imza ve yazı örnekleri ile sahtecilik konusu senet üzerindeki imza ve yazı örneklerini karşılaştırmak yerine sadece Necmettin Kesgin'in imza ve yazı örneklerini karşılaştırmış. Bu karşılaştırmada da polis jandarma ve adli tıp, Necmettin Kesgin'in imza ve yazı örnekleri ile sahtecilik konusu senet üzerindeki imza ve yazı örneklerinin uyuşmadığı kararı vermiş. Buna rağmen mahkeme Necmettin Kesgin'e -kendisini borçlu göstermek için sahte senet düzenlediğine inanmış olmalı ki- sahtecilikten ceza vermiş.

İşte böylesine garabet yargılamalar sonrasında verilen kararlar ve aynı garabet süreçler sonrası istinaf onayıyla Mansur Yavaş'ın bozulan imajı mahkeme kararıyla onarılmış.

Daha ilginç olanı ise; bu kararlardan birine imza atan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının Mansur Yavaş'a Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlık mazbatasını veren kişi olarak karşımıza çıkması, istinafta kararı onaylayan dairenin başkanının eşinin de Mansur Yavaş Belediye Başkanı olunca onun özel tablosunu hediye ettiği anların objektiflere yansıması...

Bu kadar mı? Tabii ki hayır.

Mansur Yavaş'ın 4,5 yıllık görevi süresince kendisinin ya da bürokratlarının imza attığı çok sayıda iş ve işlemle ilgili suç duyuruları yapıldı. Sadece ben 7 adet suç duyurusunda bulundum. Ne var ki benim suç duyurularımla beraber birçok suç duyurusu için savcılığın soruşturma izni talebi İçişleri Bakanlığı tarafından ya reddedildi ya da cevap verilmeden bekletilmeye devam ediyor.

Keşke İçişleri Bakanlığı ve Bakan Ali Yerlikaya çıkıp Mansur Yavaş ile ilgili savcılıklardan kaç soruşturma izni talebi geldiğini, bunlardan kaç tanesine izin verdiklerini, kaç tanesini reddettiklerini ve halen işlem yapılmadan "bekletilen" kaç soruşturma izni talebi bulunduğunu açıklasa da kamuoyu bir "dürüstlük" imajının nasıl elbirliğiyle korunmaya çalışıldığını görse...

Mansur Yavaş'a yüklenen lakin bir türlü üzerine oturmayan diğer bir algı da "şeffaflık". Hatta kendisi ve sosyal medya trolleri aksini iddia edenlere bilhassa canlı yayınlanan ihaleleri örnek gösterip "şeffaflık ödülü aldık"savunmasını getiriyor.

Peki bir Belediye Başkanı'nın “şeffaf” olduğunu söylemek için ihaleleri canlı yayınlaması yeterli bir veri mi?

Tabii ki değil.

Öncelikle o ihalelerin canlı yayınlanmasının, belirli süreçler geçtikten sonra "prosedürün yerine getirilmesinden” öte bir durum olmadığını hatırlatalım ve ekleyelim:

Ey Mansur Yavaş!

Çıkıp canlı yayınladıktan sonra iptal edip, canlı yayında verilen teklifin 1,5-2 misli fiyata bir peyzaj/bakım onarım işini tekrar nasıl ihale ettiğinizi, bu ihaleyi neden canlı yayınlamadığınızı açıklasanıza!

Bunu da geçtim; hemen her Meclis Denetim döneminde mal ve hizmet alımına yönelik yapılan ihalelerin sadece yüzde 10-15'ini açık usul yöntemle yapan, geri kalan yüzde 80-85 civarında ihaleyi yine Mansur Yavaş'ın kendi deyimiyle "adrese teslim" olan pazarlık usulü yöntemle yapan birine şeffaf demek için ahmak olmak geremez mi?

Bunlara bir de doğrudan alımları eklediğinizde geride kalan 4,5 yılda Ankara Büyükşehir'in on milyarlarca lirasının Mansur Yavaş'ın kendi deyimiyle "adrese teslim" ihale yöntemiyle dağıtıldığını görüyoruz.

Geride kalan 4 yıl 8 aylık süre içerisinde Mansur Yavaş'ın üzerinde tepindiği seçmenlerini konsolide etmede kullandığı iki önemli konu daha var:

TOGO Kuleleri ve ANKAPARK

Mansur Yavaş, "imar rantı" edebiyatını TOGO Kulelerini yıkma üzerine oturttu. Oysa yıkması için ne haklı bir gerekçesi ne de bir yasal dayanağı vardı. Defalarca aldırdığı "yıkım" kararları da mahkemeler tarafından reddedildi. Çünkü Mansur Yavaş, TOGO Kulelerinin son katına kadar yaptığı kendi denetimlerinde plan ve projeye uygun imalat yapıldığına dair tutanak tutup imza altına aldırmıştı.

Peki siz Mansur Yavaş’ın ağzından son dönemde TOGO Kuleleri diye bir şey duydunuz mu? Hayır, duyamazsınız. Çünkü artık Mansur Yavaş'ın talimatıyla "yıkım kararı" almanın kanunen suç olacağını bürokratları da çok iyi biliyor ve muhtemelen önceki kararlardan dolayı da yakında hepsi yargılanacak. Tabi Mansur Yavaş geride kalan süre zarfından TOGO Kuleleri üzerinden İMAR RANTI edebiyatı yaparken ABB tarafından kimlere ne İMAR RANTLARI sağlandığını yine yakında bizzat kendi ekibindeki isimler tek tek dökmeye başladığında görürsünüz.

Bir diğer başlık da ANKAPARK...

Mahkeme karar verene kadar Mansur Yavaş bu ANKAPARK meselesi üzerinde tepindi durdu. Hatta her geçen gün zarar olduğunu, ANKAPARK'ın çürüdüğünü iddia etti. Üstelik çürümesini engellemek için denetim yetkisi olduğunu gizleyerek…

Peki mahkeme karar verdikten sonra Mansur'dan ANKAPARK duydunuz ya da ANKAPARK ile ilgili bir çalışma yaptığını gördünüz mü?

Tabii ki hayır.

Hatta ANKAPARK mahkeme kararıyla ABB'nin/Mansur Yavaş'ın ukdesine geçtikten sonra çürümeye başladı desek yeridir.

Yeterince uzadı. Daha fazla uzatmayayım.

Mansur Yavaş'ın geride kalan 4 yıl 8 aylık sürede Belediye Başkanlık görevini layıkıyla yerine getirememesine rağmen halen “dürüstlük ve şeffaflık” algısı yapabilmesinde yargı-mülki idare-siyaset üçgeniyle medyanın adeta elbirliği etmişçesine davranmış olmasının rolünü kimse inkâr edemez.

Ne yargı yapılan şikayetlerle ilgili soruşturma sürecinde hızlı davranabildi ne Mülki İdare savcılıklar tarafından istenen soruşturma izinleri ile ilgili gerekli hassasiyeti gösterdi ne AK Parti siyaseten Mansur Yavaş'ın bu dürüstlük ve şeffaflık algısını yerle bir edecek onca delil ve bilgiyi kullanabildi.

AK Parti Ankara İl Başkanı Hakan Han Özcan'ın mücadelesine kimi ilçe belediye başkanları destek bile vermedi. Bugün Mansur Yavaş'ın karşısına aday olarak ismi geçirilen kimi Belediye Başkanları, son 2 aya kadar Mansur Yavaş ile aynı partidenmiş gibi tavır takındı. AK Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediye Meclis Grup Başkanı Murat Köse, Yavaş ile ilgili ne zaman iki çift eleştirel konuşma yapsa önüne Mamak’ta kendi yönetimindeki daha beter ve izaha muhtaç skandallar konulunca söylediği hiçbir sözün kıymeti kalmadı.

Kolluğa gelince; önceki dönem Ankara Emniyet yönetimi parantezinde konuşuyorum, her türlü girift ilişki gırlaydı...

Medya deseniz evlere şenlik...

Sabah grubunun son 1-1,5 yıldaki o da İstanbul Haber Merkezinin çabalarıyla yaptığı yayınlar dışında iktidar nimetlerinden yararlanan medya, Mansur Yavaş ve yönetiminin usulsüzlük iddiaları karşısında adeta 3 maymunu oynadı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
ZİHNİ ÇAKIR Arşivi